Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Aym’ın Can Atalay Hakkındaki Hak İhlali Kararını Tanımadı, İhlal Kararına Oy Veren Üyelere Ceza Verdi…
GÜRKAN DEMİRTAŞ
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine ilişkin kararına uyulmaması gerektiğine hükmetti. Daire, ihlal kararına oy veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında “yargı aktivistliği” suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu. Bakanlık, Atalay’ın üyeliğinin azaltılmasına ilişkin sürecin başlatılması yönündeki kararı da TBMM Başkanlığı’na gönderdi. Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı Türkiye’de ilk kez yaşanıyor.
Hakkında ihlal kararı verilen TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararı, yerel mahkeme olan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme, dosya hakkında karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde olduğunu belirtti. Belgeyi inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, daha önceki kararının doğru olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uymama kararı verdi.
“ÜYELİK KALDIRILMALI”
Daire, Anayasa’nın 76. maddesinde sayılan milletvekilliğiyle bağdaşmayan kabahatlerden dolayı mahkûmiyet kararı verilmesinin milletvekilliği azaltacağını, 84/2 maddesi açısından Anayasa Mahkemesi’ne başvuru imkanının bulunmadığını değerlendirdi. Anayasa’ya aykırı olduğunu ve Anayasa Mahkemesi’nin bu konuyu inceleme yetkisinin bulunmadığını; Hükümlü Şerafettin Can Atalay’ın üyeliğinin azaltılması sürecinin başlatılması amacıyla kararın bir örneğinin TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine karar verildi.
Daire ayrıca, hak ihlalini kabul eden Anayasa Mahkemesi üyelerinin anayasa hükümlerini ihlal ettiklerini ve kendilerine verilen yetki sınırlarını hukuka aykırı olarak aştıklarını ileri sürerek haklarında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Yargıtay Dairesi. Daire, belgenin incelenmesi sonucunda, görüş doğrultusunda belgenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslimine oybirliğiyle karar verdi.
“TCK’nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. MADDELERİNDEKİ SUÇLAR ANAYASA’NIN 14. MADDESİNDE DEĞERLENDİRİLMELİ, YOKSA MURAT KARAYILAN VE ADİL ÖKÜZ MECLİS’E GİRECEK”“
Daire, kararının gerekçesini kalın harflerle şu şekilde belirtmiştir:
“Anayasa’nın 14’üncü maddesinde ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak’ ile ‘insan haklarına dayalı demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmak’ şeklinde çerçevelenen faaliyetler aynı anlama gelmektedir ve 3713 sayılı Kanun’un terör ve terör suçları tanımındaki anlamı.” Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen Anayasaya aykırılık suçunun kurumları ve unsurları üzerinde durulduğunda, özellikle Anayasa’nın başlangıç hükümlerine yapılan atıflar ile korunan hukuki menfaat birlikte değerlendirildiğinde; Anayasanın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile kesinlik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yoruma uygun olmadığını, açıkça 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314. maddelerinin, Türk Ceza Kanunu’nun 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçların Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan birçok kanlı terör hareketine ortak olan ve sayılan mutlak terör suçlarından dolayı soruşturulan veya yargılanan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil. yukarıda, ancak artık yakalanamıyor ve kırmızı bültenle aranıyor. Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ile bunlar gibi şüpheli veya sanıkların milletvekili seçilmeleri, yemin etmeleri ve TBMM’ye girmelerinin yolu TBMM savunmasında bu durumun hukuken doğru olduğu açıklandı. Bunun mümkün olduğunu söylemek mümkün değil.”
“Anayasa Mahkemesi kendisini SÜPER TEMYİZ MAHKEME yerine koymuş”
Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme hatası nedeniyle Anayasa’nın 83/2 maddesinde düzenlenen yasama dokunulmazlığından yararlanamayan hükümlü Şerafettin Can Atalay’ın mahkumiyetine ilişkin istinaf incelemesi tamamlandı. Anayasanın 14’üncü maddesinde sayılan haller kapsamında mutlak terör hatası; Her ne kadar bireysel başvuru yeni bir itiraz veya temyiz yolu olmasa da ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi bir yüksek mahkemenin kararını hukuka aykırılık açısından inceleyebilecek bir üst istinaf mercii olmasa da, Dairemizin kararı, Yargıtay görüntüsü altında dosyanın esasına da girilmiş olup, bunu çarpıtarak kendisine hukuki dayanaktan yoksun, aşırı ve hukuki yetkisini aşan bir anlam yüklediği anlaşılmıştır.”
“ANAYASA’NIN KONUYU DÜZENLEYEN 84/2. MADDESİNDE ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURU İMKANI SUNULMADIĞINDAN, ANAYASA MAHKEMESİNİN BU KONUYU İNCELEME YETKİSİ YOKTUR.”
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin incelemesini Odamızın 28.09.2023 tarih ve 2023/12611 sayılı kesin ve icrai kararı olan 2023/6359 sayılı Kararı dikkate almadan yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca kendisi hakkındaki nihai karar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirildiğinde bu konunun Genel Kurul’a sunulması ve herhangi bir karar alınamamasına rağmen derhal milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde karar alınması gerekirdi. Süreç içerisinde bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görüşüldü. 2. unsur açısından ise Anayasa Mahkemesine itiraz imkanı sağlanmamakta olup, Anayasa Mahkemesinin bu konuyu inceleme yetkisi bulunmamaktadır.
“Anayasa Mahkemesinin Başörtüsü Kararına Gerekçe Göstermesi İroniktir”
Ayrıca Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay hakkındaki hak ihlal kararında, daha önceki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla İtimat kararlarından farklı olarak, yasama dokunulmazlığıyla hangi suçların Anayasa’nın 14’üncü maddesi kapsamına girdiğinin belirlenmesinin, Anayasal veya yasal düzenlemelerin dışında yargısal bir yoruma sahip olması önemli sorunlara yol açtı. Dilekçe açacağını belirtirken, kamuoyunda üniversitelerde başörtüsü yasağı olarak bilinen, yargısal aktivizmi sonucunda daha önce aldığı bir karara atıfta bulunmasını dikkat çekici bulduk ve ironi olarak değerlendirdik. bunu kabul etmiyoruz.
“AYM, DENETLENMEME RAHATLIĞIYLA YASAMA VE TÜM YARGI ORGANLARI ÜZERİNDE NAKİT YARATTIĞI İÇİN ELEŞTİRİLERİN ORTAYA ÇIKMASINA NEDEN OLDU”
Anayasa Mahkemesi, kararında, yargı organlarının hangi suçların Anayasa’nın 14. maddesi kapsamına gireceğini yorumlamasının sağlıklı olmayacağını, mutlaka anayasal veya yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini belirterek, norm kontrol kararları (örneğin yürütmenin durdurulması veya hükmün açıklanmasının ertelenmesi) bugüne kadar doğru bir şekilde uygulanmamıştır. bahislerin iptali vb.) ve daha sonra ikincil görev olarak kendisine verilen bireysel başvuru kararlarında anayasal veya yasal bir yetkisi olmasa bile herhangi bir organ tarafından denetlenmemenin rahatlığı ve sürekli olarak artırılması ve anayasal yetkisini içtihat yoluyla kötüye kullanarak, daha önce norm kontrol rolünü üstlenmiştir. Dönem içerisinde sıklıkla dile getirilen, yasama organının vesayet organı olduğu yönündeki eleştiriler, bireysel başvuru yetkisi verilmesiyle yüksek mahkemeler de dahil olmak üzere tüm yargının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim bu noktada Anayasa Mahkemesi’nin, hükümlü Şerafettin Can Atalay hakkındaki ihlal kararında, hukuki dayanağı olmamasına ve doktrinde dahi tartışmalı bir konu olmasına rağmen, “Anayasa Mahkemesi kararlarının objektif işlevine” atıfta bulunulduğu, kararı veren Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyelerini ise “ihmal” etti. “Suç işlediler”, tehdit etme noktasına kadar gitti.
“BÖLÜMÜMÜZÜN ÜYELERİNİN TEHDİT EDİLMESİ ÖNEMLİ VE ÖNEMSİZDİR”
Birçok terör örgütü tarafından gerek sosyal medya, gerek yazılı ve görsel medya aracılığıyla, gerekse birinci derece yargılama veya istinaf sırasında gönderilen dilekçeler aracılığıyla sürekli olarak tehdit edilen Odamız üyelerinin de tehdit edilmesi esef verici ve anlamlı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde. .
“Anayasa Mahkemesi Vesayet Kurumu Gibi Davranıyor”
Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece maddeleri iptal ederek yasama organının kapsamına müdahale etmemekte; Ayrıca bazen yasama organı olarak görev yapmakta ve Anayasa’ya göre üstünlük ilişkisi olmayan yüksek mahkemeler üzerinde bir üst mahkeme gibi vesayet makamı olarak görev yapmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı yetkileri sadece bir görev dağılımıdır. Yargının yeri diğer iki erkten farklıdır. Yargı aktivist davranış sergilediğinde meşruiyetini kaybedecek ve sorgulanmaya başlayacaktır. Yargıdan beklenen, kanunlara, Anayasaya ve en önemlisi hukuka uygun karar vermesidir. Anayasa Mahkemesi bu şekilde yargısal aktivizm yaparak, resmi olarak kontrol edemediği Anayasa kararlarını uygulanamaz kılma, kanunda öngörülen tüm idari ve yargısal yolları tüketmeden bireysel başvuruları kabul etme, soruşturmalara müdahale etme ve soruşturmalara müdahale etme yetkisine sahiptir. Anayasaya aykırı kararlarıyla soruşturmaları imkansız hale getirmek. Yetkisini Anayasa’dan ve kanunlardan üstün görerek Anayasa’yı uygulanamaz hale getirmiş, sorgulanmasına ve meşruiyetinin tartışılmasına yol açmıştır. Görevleri gereği Devletin zorlayıcı yetkisini ve Devletin kamusal gücünü elinde bulunduranlar, kamu yetkilerini her zaman Anayasaya uymak amacıyla alışılmışın dışında kullanmışlardır. “Bunların kullanılmasının Anayasa’ya aykırı fiillerin işlenmesini kolaylaştıracağı açıktır.”